
Toplumun temel yapı taşı olan aile kavramı; duygu kökenli, iletişimin, insani değerlerin önde olduğu sosyal bir yapıdır. Bu yapının yürüteceği şirket; marka, ciro, kârlılık gibi maddi kavramların ardından gidilen mantık kökenli bir yapıdır. Duygu ve mantık kavramlarının bir araya gelip, başarıyı yaşatıp ve beraberinde sürekliliği sağlayabilmesi için birbirini destekleyen değerler olması gerekir.
Aile şirketlerinde ilk kuşak hırslı, istekli, duvarın ardında ki aydınlığı gören, dirayetli bireylerdir. Ve hedefleri yaşam biçimleri olmuştur. 2. Kuşak teknolojiyle yakından ilgilenen, yurt dışında eğitimlerini tamamlamış, daha rahat koşullarda yaşama şansına sahip olmuş bireylerdir. Bu nedenle önünde ki tümseklere karşı manevra kabiliyetleri daha güçlü olmalıdır.
Arzu edersiniz ki farklı koşullarda hayatı tanıyan bireyler, olaylara ve sorunlara farklı pencereden bakarlar. Olaya şöyle bakalım; yola çıkanlar önce verimli toprak buldular, emek verdiler, ektiler, biçtiler. Uygun pazarlar buldular. Ve tüm bu uğraşların sonrasında para kazandılar. Peki, 2. Kuşak ne yapacak? Onlarda verimli toprakları büyütecek ve daha verimli topraklar araştıracaktır. Ya 3.Nesil? Tek gaye var. Babanın ve oğlun kattığı verimli toprakları satarak sermayeyi bitirdikten sonra yok olmak. Yeni verimli topraklar aramak kimin umurunda ki!
İşte başarıyı bu denli farklı şartlarda tatmış olan bireylerin arasında iş aktarımı sırasında sorunların yaşanacak olası aşikârdır. Zaten aile şirketlerinin kanayan yarasıdır; başarının sürdürülebilir olmaması. Yıldız oyuncular belirli bir yere kadar takımın kazanmasında etkili olurlar. Fakat uzun bir lig maratonunda her zaman getiri sağlayamazlar. Bu nedenle yıldız olmaktan ziyade doğru takımı kurmayı hedeflemek gerekir. Profesyonel yöneticiler eşliğinde hem kuşak çatışmasının etkisinde kalmadan hem de aile içi problemlerden etkilenmeden iş aktarımı sağlanmalıdır. Hem profesyonel bir yönetici ile yola devam etmek kurumsallaşmak adına atılmış en doğru adım olur. Kurumsallaşınca Müdür Mehmet işten ayrıldı diye işler arap saçına dönmez. Şeffaf, hesap verebilen, adil yönetim ilkesine sahip bir kurum ortaya çıkar.
Türkiye de babalar(1.Nesil) kurar, çocuklar(2.Nesil) büyütür, torunlar(3.Nesil) batırır klişesi ilk etapta kulağa hoş gelmese de yaşanan olaylar bunun gerçekliğini doğrular nitelikte.
Türkiye de Gayri Safi Milli Hâsıla nın yaklaşık %75’ini aile şirketleri oluşturmaktadır. Ne yazık ki bu şirketlerin 3.kuşağa aktarılma oranı %10 civarı. Ve piyasada ki ömürleri 20 ile 30 yıldan ibaret.
Forbes’ın milyarder listesinin %40’tan fazlasını aile şirketleri oluşturmaktadır. En büyük 100 şirketin İtalya da %43’ü Fransa’ da %26’’sı Almanya’da %17’si Aile Şirketi. Dünyanın ikinci büyük otomobil firması Volkswagen yine bir aile şirketidir.
İşte dünyada ki bu şirketlerin şu sıralar derdi, bilgiyi 3. Kuşağa nasıl aktarırım değil, 3.kusagin varlığının endişesidir. Çünkü Avrupalının bırakın şirketini ülkesini yönetecek genç nesili yok.
Hollandalı bir iş adamı tüm servetini ne yazık ki köpeğine bırakmıştır. Bırakacak bir aile bireyi olmadığı için… Yani 10 yıl sonra Hollanda’yı bir göçmenin yönetmesi çok yüksek ihtimal. Dünyada birçok aile şirketi varissizlikten ötürü kapanmak zorunda kalmıştır. Bunların olmasını engellemek için harcanan çaba ise göz ardı edilemeyecek kadar ciddi. Mesela Almanya’da ‘’babyklappe’’ diye bir şey var. Devletin vatandaşa mesajı çok manidar; meşru ya da gayrimeşru hiç fark etmez. Çocuk dünyaya getirin. Ve sakın dert etmeyin. Size ihtiyaçları olmadan biz bakar, ülkemiz için yetiştiririz. Avrupa ülkelerinde çocuklara verilen paralar ise ülkemiz şartları için çok ciddi meblağlarda. Peki, Avrupalı genç nüfusu neden bu kadar dertleniyor? Çünkü gençleri yoksa gelecekleri de yok…
Dünyada bu olanlara karşı Türkiye’nin 13 milyona yakın genç nüfusu var. Yani Türkiye’ de ki gençlerin Avrupalıya gelecek olma ihtimali çok yüksek. Avrupa zaten bunun farkında. Ve gençlerimizi kendilerine benzetmek için, tarihlerini unutturmak için, asimile olmaya müsait boş beyinler oluşturmak için elinden geleni yapıyor.
Şimdi sevgili 1. yahut 2. yahut 3. kuşak temsilcileri bizler ne yapmayacağız? Bırakalım kuşak çatışmalarını, bırakalım aile içi problemleri, bırakalım yıldız kim derdini. Ardımızdan gelen gençlerimizi nasıl doğru yetiştiririz onu düşünelim. Çünkü unutmamamız gereken bir şey var; ardımızdan gelenler sadece şirketlerimize değil ülkemize de gelecek. Ve unutmayın gelecek….
Saygılarımla,
Mustafa BAŞAR