
Bu yönetim uzmanının şu örneğini hatırlıyorum:
Ünlü kaşif Ernest Shackleton, Güney Kutbu’nu keşif için yola çıkmaya karar verdiğinde yıl 1907 idi. Kendisi yola çıkmaya hazırdı ama bu zor yolculuk için mürettebata da ihtiyacı vardı. O yıllarda böyle bir yolculuğa çıkmak, geri dönmemek riskini almak anlamına da geliyordu. Ağızdan ağza mürettebat bulamadığı için London Times gazetesine ilan verdi.
İlanda şu duyuruyu yapıyordu:
“Tehlikeli bir yolculuğa çıkacak elemanlar aranıyor. Üstelik ücretler çok düşük. Aşırı soğuk olacak, saatlerce zifiri karanlıkta yol alacağız. Sağ olarak dönüş de belli değil. Başarı halinde ise şan ve şöhret sizi bekliyor.”
İlanın yayınlandığı günün sabahında 5 binden fazla erkeğin gazete yazıhanesinin önünde kuyruk olmuş. Sadece 3-5 kişilik bir mürettebat bulmayı amaçlayan, ancak “meydan okuma” içeren bir ilan için, binlerce kişi başvurmuştu.
Liderlerin alması gereken ders
Benim dinlediğim uzman buradan şu mesajı veriyor: “Koşullar olumsuz olsa bile, değerli bir başarı kazanmak için duyulan güçlü bir arzu veya tutku pek çok insanda vardır. Hangi alanda olursa olsun, çalışanların önüne gerçek bir sorunu inançla koyar ve kendilerindeki tutku ve yeteneği bu sorunu çözmede nasıl kullanacaklarını gösterirseniz, benim deneyimlerime göre, canlı bir heyecan dalgası, elektrik akımı gibi bütün kurumu sarar.
Bir alanda yaşanan tutku, bir başka alanda tutkunun kıvılcımı olur. Tutku bulaşıcıdır ve yeni fikirlere, yeni enerjilere götürür.”
Yetenekli çalışanları şirkete alan, başarılı futbolculara takıma katan ve sonradan “Bir türlü olmadı” diye şikayet eden yöneticilerin bundan çıkarması gereken dersler var diye düşünüyorum.