Sıra dışı iki girişimci farkı nerede yarattı?

Ben Cohen için köklü bir değişimin zamanı gelmişti. Uzun süre taksi şoförlüğü yapmış, sonra bir hastanede birkaç yıl boyunca çalışmıştı. Ardından birkaç iş daha denemişti. Ama hiçbirinde mutlu olmamıştı. Hem işini sevmemişti hem de para kazanamamıştı.

Artık bundan sonraki yaşamını daha mutlu ve iyi kazanacağı bir iş için ayırmak istiyordu. Örneğin, artık başkası için çalışmak yerine kendisine çalışmayı hedefliyordu. Daha yaratıcı işlere girme amacındaydı. Sıradan şeylerle uğraşmak yerine “yaratmak” istiyordu. Eğer daha iyi bir seçenek bulamazsa, yeniden taksi sürücüsü olarak New York’un sokaklarına dönmek zorundaydı.

Tam fırsatı bulmuşken!

Tam bu düşünceler içindeyken karşısına yeni bir fırsat daha çıktı. Özel bir okulda “el sanatları” öğretmeni olarak çalışabilecekti. İş kulağına hoş gelmişti. Sevebileceğine inanıyordu. Zaten birkaç ay geçtikten sonra çok sevdiğini anladı. Hep kafasında kurduğu yaratıcılığı içeren, sosyal yönü ağır basan ve insanlara yarar sağlayabileceği bir işti. Sonunda çok da olsa para kazandığı, ancak sevebileceği bir işe kavuşmuştu.

Fakat mutluluğu uzun sürmedi, 2 yıl sonra okulu kapandı ve yeniden işsiz kaldı. Bu kez eski işi olan taksi şoförlüğüne dönmeyi aklından bile geçirmiyordu.

Jerry’nin durumu da farklı değil

Ben’in arkadaşı Jerry Greenfield’in de durumu neredeyse aynıydı… İş hayatında bir türlü aradığı mutluluğu bulamamıştı. Çocukluğundan beri doktor olmayı istemişti. Bu nedenle lisede çok çalışmıştı. Ancak, mezuniyetten sonra hiçbir tıp fakültesinden kabul alamamıştı.

Şimdi ise bir hastanedeydi ama laboratuvarda teknisyen olarak çalışıyordu. O da arkadaşı Ben gibi mutsuzdu.

Üstelik Jerry’nin kız arkadaşıyla ilişkisi de kötü gidiyordu. Her şeyden bunalmıştı ve yaşadığı yerden kopup gitmek istiyordu. Tıpkı Jerry gibi…

Daha iyisi var mıdır?

Her ikisi de “Daha iyisi mutlaka vardır” seçeneği gidip geliyordu. Ben, bu düşüncelerle arkadaşı Jerry’yi ziyaret ettiğinde, onun da aynı sorunlarla uğraştığını gördü. Mutlu oldu. Çünkü, “rüyasına eşlik edecek” birileri olduğuna sevinmişti.

Hemen oturup “daha iyi” ve “daha mutlu” bir gelecek için planlar yapmaya koyuldular. Basit bir kuralları vardı: “Seveceğimiz ve sürdürülebilir bir iş.”

“Artık kendime çalışacağım” diyen Ben’in kafasında iş kurmak vardı. Jerry de bu düşünceye bayılmıştı ama önemli bir sorun vardı: “Ne iş kuracaklardı?”

Nereden başlamalı acaba?

Her ikisi de gıda işini seviyorlardı. Yemekten çok hoşlanıyorlardı. Hem eğlenip hem de para kazanmaları bu sektörde daha kolaydı.

Bu nedenle gıdayı düşündüler ve akıllarına öne “bagel” geldi.  Biraz araştırınca bu iş için gerekli ekipmanları almak için gerekli sermayenin yüksek olduğunu gördüler. Bu kez pizzaya yöneldiler. Ama çok hızlı bir şekilde ondan da vazgeçtiler. Ardından “dondurma” işine karar verip, hızlıca araştırmaya koyuldular. Karardan sonra hızlıca şunları yaptılar:

  1. Penn State Universitesi’nde 5 dolarlık bir dondurma kursuna kayıt yaptırdılar.
  2. Hızlıca şehir aramaya koyuldular. Hedeflerinde “çok sayıda öğrencisi olan” şehirler vardı. Birkaç şehirde araştırma yapıp sonunda Vermont’ta karar kıldılar.
  3. Kullanılmış dondurma ekipmanları baktılar. İşlerini görecek, sermayelerini zorlamayacak ekipmanlarla yola çıkıp, para kazandıkça iyileştirmek üzere anlaştılar.

Sonunda Mayıs 1978’de ilk dondurmalarını ürettiler. Şimdi hepimizin tadına doymadan yediğimiz Ben&Jerry dondurmaları, böyle bir hikayenin sonucunda ortaya çıktı. İki girişimcinin, sadece para kazanmak değil, aynı zamanda keyif almak için başlattıkları iş büyük bir şirkete dönüştü.

Bu tip hikayeleri dinlediğimde, sanıyorum Emre Belezoğlu ve Okan Buruk’un 2000’lerin başındaki sözleri aklıma gelir:

“Hocamız Fatih Terim bize oyun içinde aynı zamanda keyif almamızı söylüyor. Keyif aldıkça daha iyi oynuyor, motive oluyoruz.”

Gerçekten de keyif alınarak yapılan bir işin getirisi de yüksek oluyor. Belki Ben ile Jerry “buraya kadar” demeselerdi, uzunca süre hoşlanmadıkları bir işte çalışıp, sonra mutsuz bir emeklilik yaşayacaklardı.

Oysa Vermont’ta kurdukları şirket, öylesine hızlı bir şekilde büyüdü ki, 2000 yılında dünya devi Unilever tarafından 326 milyon dolara alındı. O tarihte yıllık satışları 220 milyon dolardı. Şimdi ise 300 milyon dolar düzeyinde satış yapabiliyor.

Paylaş
  • gplus
  • pinterest

Yorum yap

Lütfen sorunun cevabını belirtilen alana yazınız *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.