İlle de ilet-işim olsun!

Hepimiz iletişim çağında olduğumuzun farkındayız. Bilgili olmanın bu bilgiyi kullanma heyecanından daha az özel olmaya başladığı ve özellikle bilgiye ulaşma konusunda sıkıntı çekmediğimiz bu çağda, sizlere bu yazıda ayrıntı vererek daha da okunmaz hale getirmek gibi bir amacım yok. Bilginin hoyratça kullanıldığı ve bilgiye bu kadar kolay ulaşarak ne yapacağımızı bilemediğimiz bir zamanda yaşıyoruz. Bu şartlarda bilgi kirliliğini önlemenin zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.

İletişimi anlatırken kullandığımız “kaynak – mesaj – alıcı” üçlemesinin belki de en önemlisi “mesaj” dır. Mesaj, yanlış kullanıldığında, işte tam da bahsetmek istediğim bilgi kirliliğine neden olan şeydir. “Mesaj” da anlatılmak istenen, izlediği yol ve geri bildirimlerinde yaşanan sıkıntılar bilgiyi daha fazla kullanma telaşına sebep olur. Doğal olarak bu telaş da daha fazla bilgiyi daha hoyratça kullanarak – iletişimde belki de hiç istemediğimiz –iletişememeye neden olur. Aslıda bu iletişimsizliği en basit anlatımıyla; söyledim – duydu anlamına gelmez, duydu – anladı anlamına gelmez, anladı – uyguladı anlamına gelmez tabiri ile anlatabiliriz. Dolayısıyla öncelikli ne anlattığımız değil karşımızdakinin ne anladığı ile ilgilenmek bir çözüm yoludur. Bizlere esas olarak öğretilen önce dinle, anla sonra yorumla olarak anlatılandır. Zaten iletişim dediğimiz şey de birbirimizi dinleme ve anlama becerisi değil midir? Peki neden dinlemiyoruz? Neden anlamaya çalışmıyoruz?

İletişimsizliğin en büyük nedeni ön yargılar ve algıdır. Yaklaşımınız ne olursa olsun hiçbir neden karşınızdakinin haksız olduğunu göstermez. İnsanları sevmeyebilirsiniz ama onlarla iletişim kurarken ve özellikle bir tezi savunurken onları haksızlıkla suçlamak daha büyük haksızlıktır aslında. İletişimsizlik, insanlar yaşadıklarının sorumluluğunu karşıdakine yüklediğinde başlar. İnsanların tercihlerini sorgulamak, düşüncelerini doğru veya yanlış olarak tanımlamak ve “ne söyledikleri” yerine “nasıl söylediklerine” odaklanmak iletişimsizliğe en büyük sebeptir.

Sağlıklı iletişim kurmanın yolu insanda bitiyor, dolayısı ile duygu ve düşüncelerimizin iletişim kurmaktaki önemi her geçen gün artıyor. İnsanın kendini anlaması, içinde bulunduğu durumu analiz etmesi ve empati kurması iletişim becerilerinin artmasının en büyük sebebidir. İletişimim kuvvetlidir diyen birisinin herkes ile aynı seviyede iletişim kuramadığı gerçeği gibi, iletişimi zayıf olan insanların özellikle aile ve yakın çevrede iyi ilişkilerinin olması doğaldır. Etkili bir iletişim becerisi için yapılacaklar basittir aslında; öncelikle dinlemek, anlamaya çalışmak, önyargılardan kurtulmak ve en önemlisi de karşımızdakinin “nasıl anlattığı” değil “ne anlattığı” ile ilgilenmektir. Emir vermek, nasihat çekmek, uyarmak, tehdit etmek, alay etmek, eleştirmek, avutmak ve sorgulamak iletişimi sağlıklı olmasını engelleyen “kaynak” ve “alıcı” arasında kopmalara neden olabilecek unsurlardır.

Kısaca; karşımızdakinden bir beklenti içinde olmadan, doğru bilgilerle, sabırlı olarak ve en önemlisi de karşılıklı sevgi ve saygı içerisinde bulunduğumuz her noktada doğru iletişim için gerekenleri yapmış olacağız. İletişim kurduğumuz kişiyi her ne olursa olsun önemsemek, kıymetini bilmek, takdir etmek, düşüncelerine değer vermek, sürekli şikâyet yerine şükretmeyi bilmek, olumsuz bakış açılarından kurtulmak, yüz yüze iletişimi tercih etmek her zaman olumlu sonuç verecektir. Anthony Robbins’ in söylediği gibi; “Etkin iletişimde bulunabilmek için hepimizin dünyayı farklı şekilde algıladığımızın ve bu algılamalarımızı diğerleriyle iletişimimizde rehber olarak kullandığımızın farkına varmalıyız.”

Mesut TÜRKER

Paylaş
  • gplus
  • pinterest

Yorum yap

Lütfen sorunun cevabını belirtilen alana yazınız *

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.